19 Ocak 2015 Pazartesi

Antropoloji: Çorakyerler Omurgalı Fosil Kazısı (Çankırı / 2005)







                  ÇORAKYERLER OMURGALI FOSİL LOKALİTESİNİN TARİHÇESİ

Çankırı ili çevresi ve Çorakyerler Fosil lokalitesi millyonlarca yıl önce çok farklı canlı türlerin bir arada yaşadığı, bugün ise oldukça kurak, tuz tabakalarının yoğun olduğu bir yerdir.  Bu bölge, 1968-1970 yıllarında Türk-Alman araştırma ekibi tarafından yapılan linyit araştırmaları sırasında belirlenmiş olup o yıllardan sonra herhangi bir çalışma yapılmamıştır.  Yıllar sonra 1997’de
Çankırı Müzesi ile Ankara Üniversitesi işbirliği ile bölgede kazı çalışmalarına başlandı.

Çankırı-Çorum havzasında yer alan Çorakyerler çok yoğun fosil içeren  ülkemizde ve dünyada önemli bir yer edinmiş zengin omurgalı fosil lokalitelerinden biridir.  Buradan ele geçen fosil buluntular, Anadolu faouna çeşitliliğini aydınlatıcı nitelikte olup, dünya paleontoloji bilimi için önemli veriler sunmaktadır. Çankırı ilinin Yapraklı tarafına doğru yolun hemen kenarında bulunan lokalite,  gerek yol çalışmaları, gerekse sürekli inşaat yapımları nedeniyle her an yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.  Dolayısıyla sekiz milyon yıl öncesinde oluşan ve doğanın bize sunduğu bu miras çalışmalar başlamadan önce 1997’ yılında koruma koruma altına alınmıştır.  Jeolojik olarak Geç Miyosen döneme tarihlendirilen bu lokalitedeki ilk çalışmalar, Çankırı Müzesi başkanlığında, alandaki fosillerin kurtarılıp bölgedeki fauna çeşitliliği ve dağılımının tespit edilmesi amacıyla kurtarma kazısı niteliğinde ilk çalışmalara başlanmıştır.  Çalışmaların başlandığı ilk yıllarda amaçımıza bir parça ulaşılmış olmakla birlikte alan halen yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Bölgede yapılan çalışmalar sırasında ele geçen önemli fosil bulgular, 2000 yılındaki hominoid buluntusu ve 2006 yılındaki kılıç dişli kaplan olarak anılan Machairodontinae ailesine mensup bir et yiyiciye ait fosillerin bulunması alanı çok daha önemli kılmıştır.
2000 yılı buluntularının öneminin anlaşılmasıyla, Çorakyerler kazısı 2001 yılında Prof. Dr. Ayla SEVİM EROL’un başkanlığında Bakanlar Kurulu kararlı kazıya dönüşmüştür.

Lokalitenin yol kenarında bulunması nedeniyle her an tahrip olmak üzere olan fosillerin kurtarılması, Dünyada nadir yerlerde rastlanan ve bu lokalitede de bulunmuş olan hominoid (primat takımından) buluntusunun daha ekolojik ve morfolojik açıdan daha iyi tanımlanmasına yönelik postcranial iskelet bölümlerinin bulunması
Çorakyerlerde yaşamış olan fauna topluluğu içerisindeki türlerin demografik analizlerinin yapılabilecek potansiyele ulaştırılması için çalışmaların devam etmesi gerekmektedir.

Bu alanda yapılan çalışmalar sonucu elde edilen bilgiler, Anadolu coğrafyasının aydınlatılmasına katkı sağlamakta, tarih öncesi dönemlerde yaşamış olan canlı türlerinin dağılımı, çeşitliliği ve göçleri aydınlatmaktadır. Çorakyerler lokalitesinin içinde bulunduğu havza, Paleosen dönemden sonra Neotetis’in kireçli kuzey kolunun kapanması sonucu, kuzeyde Sakarya, güneyde Kırşehir dağ kitlesi arasında gelişmiştir. Havza, kuzey ve orta Anadolu’da Kuzey Neotetis okyanusun kapanmasıyla oluşan İzmir-Ankara-Erzincan kuşağında yaklaşık 60 milyon yıldan itibaren başlayarak 20 milyon yıla kadar devam eden çarpışma sonucu oluşmuş bir havzadır. Çarpışma sonrası gelişen tektonik sıkıştırmanın erken-geç Pliyosen dönemlerine kadar devam etmiş olduğu düşünülmektedir .  Kazı alanında ele geçen buluntular üzerinde yapılan değerlendirmelerde fosillerin geç miyosen dönemde yaşamış olan canlılara ait olduklar anlaşılmaktadır.  Bu dönemden sonra yaşanan kuraklık (mesiniyen) krizi yansıtan
bulgular jipsli kalıntılar şeklinde kazı alanı ve çevresinde karşımıza çıkmaktadır.  Bu bölgedeki Neojen çökeller çoğunlukla jips üniteleri ile nehirsel gölsel sedimanlardan oluşmuşlardır.

Çorakyerler Lokalitesinin Tarihlendirmesi:
Çorakyerler lokalitesi Türk-Alman Lintyit araştırmaları sırasında ele geçen fosillerden hareketle 10 milyon yıllara kadar bir tarihlendirme yapılmıştı.  Ancak 1997 yılında başlayan çalışmalarda ele geçen fosillerin Denis Geraads tarafından 2003-2004 yılarında değerlendirilmesi sonucunda faunal karşılaştırılmaya göre lokalitenin en erken sekiz milyon yıla kadar gidebileceği belirtilmiştir
(büyük omurgalı fosillerin morfolojik yapısına bakarak lokalitenin MN11-MN-12’ye tarihlendirilebileceği belirtilmiştir). İlerleyen yıllarda Prof. Dr. Engin Ünay’ın küçük omurgalılar üzerinde yapmış olduğu değerlendirmeye göre bölgenin jeolojik yaşının MN11’i
işaret ettiğine değinilmiştir.  Burada tarihlendirmeye yönelik yapılan bir başka çalışma Doç. Dr. Nurettin Kaymakçı’nın magnetostratigrafik çalışmasıdır.  Bu değerlendirmeler sonucunda Kaymakçı lokalitenin  7.50 ile 6.93 Milyon yıla tarihlendirilebileceği önermiştir.  Yukarıda belirtilen her üç bilim adamının farklı yöntemlerle yapılan jeolojik yaş yorumlarından
Çorakyerler lokalitesinin MN11- MN12 aralığında tarihlendirilebileceği dikkati çekmektedir.  Bu da çalışılan alanın sekiz milyon yıla kadar indiğini ve mesiniyen tuz krizinin başlangıç dönemlerine kadar burada bir canlılığın hayat sürdüğünü göstermektedir.  Bununla birlikte tarihlendirme konusunda yapılması gereken çalışmaların çok aydınlatılamadığı bir gerçektir.  Dolayısıyla bu konudaki çalışmaların da devam etmesi gerekmektedir.

Çorakyerler Lokalitesinin Jeolojisi:
Çorakyerler’de, Geç Miyosen dönemde kitle halinde ölen pek çok türe ait kalıntılar, kalın bir istif oluşturan killi çamur tabakası içerisinde fosilleşerek günümüze ulaşmıştır. Geç Miyosen dönemle anılan bu bölgede, mesiniyen denizinin kurumasıyla,  kurak/yarı kurak karasal bir iklimi yaşanmaya başlanmıştır. Fosillerin yer aldığı çökeller, Geç Miyosen dönemde taşkınlar sırasında taşınan çamurların durularak çakıllı çamurlu sedimanın hızlı çökelmesi ile oluşmuş bir istif olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölge, taşkınlara bağlı olarak zaman zaman geçici sığ su göletlerinin varlığını yansıtan bir taşkın ovasıyla karakterize edilmektedir. Fosillerin yer aldığı tabaka masif killi kırmızı çamur taşlarından oluşmuş ve taşkın ovasının alüvyon yelpazesinde bir çamur düzlüğü oluşturmuştur. Tuğlu
Formasyonu içerisinde değerlendirilen Çorakyerler sedimanları, tabanda kırmızımsı pembemsi kireçtaşları ile başlayıp silt taşı, marn alterasyonu ile devam etmektedir. Yaklaşık altı metre kalınlığındaki beyazımsı, pembemsi kireç ara katkılarıyla oluşan çökeller, fosil kalıntılarının en yoğun bulunduğu katmanlardır.  Çorakyeler kazısının başlangıcından bu güne, 138 açmadan 3000'i aşkın etütlük fosil çıkarılmıştır ve tüm buluntular takım bazında değerlendirildiğinde çoğunluğunun Perissodactylalar ve Artiodactylalardan oluştuğu, geri kalanlarının ise sırası ile
Proboscidae, Carnivora, Chelonia ve Primates, şeklinde olduğu görülür. Buluntular arasında çeşitli gastropodların olması ise bölgede su içeren bir ortamın varlığını göstermektedir.  Bölgede çoğunlukla gergedan ve at gibi yüksek diş taçlarına sahip canlıların fosillerine rastlanması, bu bölgenin ortamsal koşullarının açık alanlar şeklinde olduğuna işaret etmektedir.  Ayrıca bu canlıların birden fazla
türle temsil edilmesi tür çeşitliliğine varabilecek bir besin potansiyelinin varlığına işaret etmektedir.  Bununla birlikte koyun-keçi benzeri bazı boynuzlu türler ile zürafa, fil ve özellikle de primatların varlığı açık alan bölgede yer yer ağaçlık ve çalılıkların bulunduğunu işaret etmektedir. Fauna içerisinde büyük, orta ve küçük boyutlu otçulların, yine büyük boyutlu omnivorların ve
etçillerin oluşu ise lokalitenin Geç Miyosen dönemde, çevresi ağaçlık, su yatağı merkezli olan bir açık alanı karakterize ettiğinin göstergesidir. Çorakyerlerden ele geçen kemirici ailelerinden bazılarının yaşam alanları göl ya da ırmak gibi tatlı su çevrelerinde yaşayanlardan olması, bazılarının ise suya uzak alanlarda yaşayan türleri oluşturması lokalitenin paleoekolojik açıdan yorumlanmasına önemli katkı sağlamaktadır.

Çorakyerlerden ele geçen bütün türlere ait yavru ve genç bireylerin kalıntılarının ele geçmesi herhangi bir felaket karşısında bunların korumasız olduğunun bir göstergesidir. Buluntuların bazılarında tespit edilen etçil diş izleri tafonomik açıdan değerlendirildiğinde genellikle yavru bireylerle genç erişkinlerin kemiklerinde bu izlere rastlandığı görülmüştür.  Bu durum bize, et yiyicilerin ya hayvan öldükten sonra kemiklerini sıyırdıklarını ya da ölmeden önce avladıklarını göstermektedir. Fosil buluntuların tafanomik değerlendirmeleri yapıldığında, canlı öldükten sonra kalıntılarının uzun eksenleri boyunca bir akıntı içerisinde taşındıklarını göstermektedir. Bu nedenle tüm buluntular belli bir yönelim içerisinde ve birçok kemiğin eklem uçları kırılmış olarak ele geçmektedir. Bazı fosillerin eklemli bulunması ise bu akıntının çok güçlü olmadığını ya da kalıntının canlı öldükten sonra kısa denilebilecek bir süre içerisinde taşındığını göstermektedir. Bunun yanı sıra iskelet parçalarının izole olarak ele geçmelerinin nedeni sadece akıntı olmayıp bir etçil etkisiyle de olabileceğini düşündürmektedir. Canlının ölümünden hemen sonra, etçiller tarafından parçalanarak iskelet parçalarının çevreye yayılmış olabileceği, daha sonra akıntı nedeniyle taşınarak çökelmiş olan sediman içerisine batarak fosilleşmiş olmaları mümkün görünmektedir.

Çorakyerler bölgesinin kurak-yarı kurak iklimsel koşullara sahip olduğu buradan ele geçen büyük memeli faunasının morfolojik özelliklerinden anlaşılmaktadır.  Spiral boynuzlu antilop, at, fil ve gergedan ile zürafaların varlığı ise yine bu bölgenin, açık ağaçlıklı bir bitki örtüsüne sahip bir alan olduğuna işaret etmektedir.Bunun  yanı sıra domuz, geyik ve atların morfolojik yapıları da, buradan ele geçen türlerin, Türkiye’deki çağdaşı yerlerinden daha açık bir alan olduğunun göstergesidir. Bu güne kadar yapılan kazılardan ele geçen fauna genel olarak değerlendirildiğinde Çorakyer ve çevresinin Geç Miyosen dönemde daha kuru-serin bir iklime sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Küçük omurgalılardan Hansdebrujinia %56 ‘lık oranıyla  Çorakyerler topluluğunda baskın konumda, Byzantinia %13, Pseudomeriones %14, Allocricetus %8,  Myomimus %3 ve diğer tanımlanmış türler % 1 oranındadır.  Toplulukta farklı morfolojisi ile bilinen Byzantinia’nin yaşam sahası daha geniştir. Daha verimsiz çevrelerde bu topluluğun yaşadığı varsayılmaktadır (Van Dam,1997). Critetulus, meriones ve spalacidler genellikle ot yiyen hayvanların olduğu bölgelerde tanımlanmışlardır. Myomimus geniş ve açık biyotoplarda yaşamıştır. Çorakyerler faunasına ait ağaççıl türlerin yokluğu ya da az olması ve açık biyotoplarda yaşayan türlerin varlığı Çorakyerler çevresinde o dönemde orman olmadığını, ancak savanaya benzer bir biyotopun egemen olduğunu göstermektedir.


http://corakyerler.com/%C3%A7orakyerler_tarih%C3%A7e.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder