7 Kasım 2014 Cuma

Sorunun Kaynağı?

Lise bittikten sonra üniversite sınavlarına daha iyi hazırlanabilmek için dershaneye başvurmuştum. Kentte okumanın verdiği bir çok avantaj vardı. Üniversiteye gitmeden önce gözlemlediğim bir çok şey daha sonra bana belirgin bir yol gösterecekti.
         Dershaneye kayıt yaptırıp ilk dönem sayısal ağırlıklı alanda çalışmalar yapmaya başladım. Derslerin tamamen üniversiteye yönelik sınavda çıkacak sorular üzerine kurgulanmış olması bana gelecekte eğitimin çürük bir sürece gireceğinin sinyalini vermişti. Maalesef ezber orada da devam ediyordu. İlkokul yıllarından itibaren içimi yiyen, doğaya duyduğum hayranlık vardı; canlılar alemi, ilk canlılar, gelecek kuşakların durumu, biz kimiz gibi düşünceler beni hep meraklandırmıştı. İlk kez ansiklopedileri karıştırdığımda ellerim titremiş bilginin beni daha da derin düşüncelere yönlendirdiğini hissetmiştim. O zamanlar 11 yaşındaydım. 5. sınıfın ikinci dönemi idi, Fen dersinde Öğretmenimiz sormuştu; - Canlıların kendilerine ve çevrelerine verdikleri ani tepkiye ......... denir.
Ben tüm soruları cevaplamış, bu boşluğa da ''İLKİLME'' yazmıştım. Sorum tamamen çizilmiş '' 0 '' puan almıştım bu sorudan. Bütün dersler 5 olmasına rağmen FEN BİLGİSİ 4 ''iyi'' düşmüştü karneme. Öğretmenimiz bana bir harfin bile yanlış yazılması, çok yönlü anlamsızlıklara neden olur demişti. Boşluğa gelecek doğru yanıt İRKİLME idi. Yani ''R'' harfi yazacağıma ''L'' yazmıştım. Bana ders oldu. Bir kavram üzerine detaylı bilgiyi elde etmek o bilgiyi çok kolay ile getirmek ve konferans salonunda bile çok daha rahat izah etmek anlamındaydı.
       Öğretilen bilgiler, her zaman bilimsel çerçevede olmalı. O günü asla unutmadım. Yıllar çok çabuk geçti. Beynimde cevaplanması gereken çok soru vardı. Eğitimin dışında bir de sosyal problemlerin olduğu bir süreç yaşıyorduk. Kargaşa, çatışmalar vs...
Tabi ki bana aptalca gelen şeyler zaman geçtikçe, dünyayı tanımaya başladıkça belirgin birer problem olarak karşıma çıkıyordu.
Her şeye rağmen yağmurlu bir haziran günü gök gürlemesi altında sınava girdim. Heyecan vardı ama konsantrasyonumu iyi sağladım.
Ağustos sonlarına doğru kazandığımı öğrendim. Arkadaşlarla bir araya geldik. Hayallerimizi tartışıp durduk. Tüm evrakları tamamlayıp son defa kontrol ederek, yolculuğun bir yerden başlayıp serüvenlerin gittikçe artacağı yere geldik.
İlk gece arkadaşımla bir otelde kaldık.
Sabah uyandığımızda ben etrafıma baktım neredeyim ya ! burası nere..? Yatak ve oda garip gelmişti...
Biraz sonra kendime geldiğimde ha doğruya diye gülümsedim....:)
Sonra bir şeyler yedik. Üniversitenin yolunu tuttuk.. Üniversiteye gittiğimizde geniş bir kampüs ile karşılaştık. Bu beni heyecanlandırmıştı. Bilim yuvası böyle olur dedim kendi kedime... Sonra Fakülteler Rektörlük Binası, Üniversite Hastanesi derken bu çok büyük bir kampüse sahipmiş diye içimden gülümsedim.
Kendi Fakülteme gittim. Kayıt yaptıracaktım. Çevreme şöyle göz gezdirdim. Dışarıda belirli noktalarda kişiler vardı ama umursamadım. Öğrenciler dedim, onlarda kayıt yaptırıyorlardır diye düşündüm. Ben kaydımı yaptırırken aynı bölümü kazanmış arkadaşlarımla tanıştım. Kayıt işlemleri bitti. Dışarı çıktık etrafımıza bazı kişiler ellerinde broşür dergi gibi şeyler uzattılar. İlgilenmediğimi söyledim. Diğer bir taraftan bazı kişiler yaklaştı buyurun bizim yurda gidelim, Arka taraftan 2 kişi arkadaşlar size nasıl yardımcı olabiliriz diye sordular.. Yani anlayacağınız her gruptan kendilerine çekmeye çalıştılar bizi. :D
Tabi bu durum beni fazla ilgilendirmedi ilk etapta. Ne saçma bir şey dedim kendi kendime; ben bilimin yuvasına gelmiş kendimi daha iyi yetiştirmek için çabalarken başkaları grup kurmuşlar, örgütlenmişler burada, düşündürücü olmaya başladı. Kimisi Sosyalist, Kimisi Cemaatçi, Kimi Milliyetçi, kimi Vatansever kimi vs vs.
O gün düşündüm hem de çok düşündüm ve sordum: - Şu bilim yuvasında sorgulayıcı olmak hayat adın, bilim adına en büyük kazanımdı.
Mutlak doğru yok benim bilimsel bakış açımda. Mutlak doğru ancak ölümün ötesi de olabilirdi. Ben bir hipotez geliştirdim. O gün benim için doğru olan Tüm Dünyada doğru değilse sadece benim için doğru olması bir noktaya kadardır. O doğru sorgulanabilmeli. Belki bir çoğunuz verdiğim mesajı anladınız. Ama yine de açıklayayım; mutlak bir yönetim, hakim oluğu insanları saçma sapan eğitim programlarıyla köreltirse, eğitimin en önemli noktası olan üniversitelerde gruplaşmaların olması için çaba sarf edilirse ve bu beyinlerin tamamen bir birleriyle zıtlaşıp çatışacak zeminler hazırlanarak köreltilmesi çok büyük kayıplar olarak bize yansıyacaktır.
Biz sorunu bildiğimiz noktada soruna müdahale edemiyoruz. Üniversitelerde öğrenciler bilimsel eğitimden faydalanacakları yerde bazılarının kurbanı olmaktan kendilerini kurtaramıyorlar. Sistemi kuranlar başarılı oluyorlar. Bu kadar genç beyin doğru olguları eleştirip mutlak doğruya ulaşmaktan çekiniyor. Sosyal Problemlere yol açan ve nice insanımızın öldüğü günümüz Türkiye' sinde yazık ki çözüm üretilemiyor. Bu ülkede Yaşayan tüm vatandaşlar eşit haklara sahip olmak zorunda. Demokratik Devlet sistemlerinde bu böyle.- Tekrar soruyorum her kes eşit mi? Bir yöneticinin oğluyla Tunceli, Hakkari, İzmir'in veya Samsun' un bir köyünde yaşayan Yaşlı bir Amcanın genç oğlu aynı haklara sahip mi? Değil Yöneticinin oğlu tabi ki farklıdır diğerlerinden.
İşte bu nedenle Sorgulayıcı olmak gerekiyor. Kısacası bilinçli, eğitimli ve eşit haklara sahip bir toplum yapısı oluşturulmadan, milleti temsil eden midelerine düşkün millet vekilleri vicdana bürünmeden, En baştakiler buruşmuş yüzlerinde, samimi gülümsemeyi başaramayan, o yüzleri kızarmadan, hak adalet sağlanamaz.

Antropolog F.BAYCUMAN
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder